Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cryonics Dondurulmuş İnsan Teknolojisi – Alcor Yaşam Uzatma Vakfı

Resim
Cryonics Dondurulmuş İnsan Teknolojisi – Alcor Yaşam Uzatma Vakfı İnsan doğası gereği doğar, yaşar ve ölür. Bedenimiz fiziksel maddeden oluşmuş olduğundan er ya da geç bozulmaya uğrayacaktır. Fakat bazıları ölme kısmını pek sevmez bu yüzden gelişen teknoloji onlara adeta bir kaçış fırsatı sunmuştur.  Cryonics  teknolojisi insanları öldükten sonra buzla dondurup 150-200 yıl gibi ileriki yıllarda tekrardan ikinci bir şans vermektedir. James Bedford James Benford Cryonics  teknolojisini ilk olarak 1967 de kullanıldı.  James Bedford  isimli ABD vatandaşı, 12 Ocak 1967’de 73 yaşındayken cryo tüpüne girerek kendini dondurdu. Ardından bu teknolojiyi kullanan şirketler çoğaldı. En ünlü şirket ise  Alcor life extension foundation  (Alcor yaşam uzatma vakfı) oldu. Son 50 yılı aşkın süredir hizmet veren vakıf, biyolojik çürümeyi önleyen bir derin dondurucuda saklamakta olduğu kişi sayısı 150’yi geçmektedir. Cryonics Teknolojisi Nasıl İşliyor? Alcor Yaşam Uzatma Vakfı Yöntem ise şu şekilde işliyor

Duyu Takviyesi Gerçek Mi? – Kaybedilen Duyulara Terkardan Kavuşmak

Resim
Duyu Takviyesi Gerçek Mi? – Kaybedilen Duyulara Terkardan Kavuşmak Temel duyulardan oluşmuş standart bir donanımlarla geliriz dünyaya. Beynimiz veriyi nereden aldığını bilmez ve bunu da umursamaz. Beynimiz ne tür bilgi gelirse gelsin beyin onunla ne yapacağını çözümlemeye çalışır. Bununla birlikte duyularımız  tak-çıkar  donanım aygıtlarına benzetebiliriz, bu da kendi bedenimize yeni bir donanımın da eklenebileceği anlamına gelir. Burada devreye  duygusal değişim  (sensory substitution) adlı kavramsal bir terim giriyor. Bu terim, duygusal bilginin alışılmadık duyusal kanallar aracılığıyla iletildiği durumlar için kullanılabilir. Beyin bu bilgiyle ne yapması gerektiğini bir süre sonra çözümler, çünkü verilerin hangi yolla geldiği pekte umrunda değildir. Bu kavram ve açıklamalar ne kadar bilim kurgu filmleri gibi gelse de aslında işin aslı böyle değildir. Günümüzde tıp alanındaki oldukça gelişmiş çalışmalar bir diğer sektördeki çalışmaları tetiklemenin ana yolu gibidir. Daha önce  Crispr

Işınlanma Mümkün mü? – Gelecekte Işınlanma Nasıl Olabilir?

Resim
  Işınlanma Mümkün mü? – Gelecekte Işınlanma Nasıl Olabilir? Işınlanma , günümüzden 100 sene öncesine gidecek olursak bilim kurgu filmlerinden görebileceğimiz ve sanki gerçek hayatta olamayacağını sandığımız teknoloji günümüzde ise artık bir bilim kurgu figürü olarak kabul edilmiyor. 1980 yıllarından beri bu alanda yapılan deneyler ve yoğun çalışmalar ile  ışınlanma  artık gerçekleştirilebilir durumda,  hatta fotonlar için gerçekleştirildi bile. Gerçekleştirilebilir durumda olmasının birden fazla nedeni olmakla birlikte aslında gerçek olamayacağına dair çok ciddi fizik yasalarımızda bulunmakta. Bu durum günümüzde çelişki de fakat gelecekte bunun gerçekleşmesi sadece bir adım uzağımızda olabilir. Konuyu daha net anlayabilmek adına ilk önce  ışınlanmanın  ne olduğuna bakmamız gerekiyor. Işınlanma teknik olarak bir yerden vakit kaybı olmaksızın başka bir yere ulaşabilmek başka bir deyişle A noktasında yok olup B noktasında var olmak. Konuyu zaten pek çoğumuz bilim kurgu filmlerinden biliy
Resim
  Robert Boyle Kimdir? – Robert Boyle Kimyaya Katkıları Robert Boyle , simyayı kimyadan bilimsel deney ve matematiği kullanarak ayırmayı başaran ve yeni bir bilim disiplinin kurucularından sayılan İrlandalı doğa filozofudur. Yaşadığı dönem boyunca antik çağ filozoflarından etkilenerek onların çalışmalarını incelemiştir.  Robert Boyle  aynı zamanda  element ,  bileşik  ve  karışım  gibi terimleri bilimsel olarak tanımlayıp kimyaya oldukça önemli katkılarda bulunmuş bilim adamlarından birisidir. Erken dönemlerde, dönem icatları sayılabilecek icatların üstünde çalışmalar yaparak pek çok alanda deneyler yapmıştır. Yaşamının erken dönemlerinde simya ile yakından ilgilenmiş yıllar geçtikçe bu ilimden uzaklaşıp simyayı ve simya ile uğraşanları kınamıştır. 64 yıllık yaşamı boyunca sürekli olarak öğrenmeye, keşfetmeye ve keşfedileni tekrar keşfetmeye çalıştı. Yaşadığı dönemin imkanları doğrultusunda yapabilecekleri kısıtlı olsa dahi görünmeyi görmeyi ve bunlar hakkında çalışmalar yapmayı sürdür

Jüpiterin Diğer Adı – Jüpiterin Özellikleri

Resim
  Jüpiterin Diğer Adı – Jüpiterin Özellikleri Güneş sistemimizde bulunan en büyük gezegen  Jüpiterin  hikayesi ve özellikleri diğer gezegenlere nazaran oldukça farklıdır. Kendisi güneş sistemimizdeki en büyük gezegenlerden birisi olmakla birlikte çok da hafiftir. İçeriğinin %86’sı hidrojen, %14’ü ise helyumdan meydana gelir. Bulundurduğu özellikler itibariyle kendisi gaz devi gezegenler kategorisine girmeyi başarmıştır. Zemininde dahi katı element barındırmayan  Jüpiter , sadece çekirdeğinde buz ve kaya tabakalarını barındırır. Güneş sistemimizdeki en büyük gezegenlerden olmasının bir diğer nedeni güneş gibi bir yıldıza dönüşmeye çabalarken bunu başaramamasıdır. Yapılan gözlemler ve uzay görevleri sonucu ekvatorda geniş kutuplarda ise daha basık olduğu gözlemlenmiştir. 1610 yılında  Galileo Galilei  tarafından keşfedilmiştir. 1690 yılında ise  Giovanni Domenico Cassini  tarafından kutuplarda ve ekvator bölgesinin farklı devirler ile dönüldüğü tespit edilmiş sonraki yıllarda yapılan keş